Bursa TunceLiLiLer Kültür Ve Dayanısma Dernegi
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Bursa TunceLiLiLer Kültür Ve Dayanısma Dernegi


 
AnasayfaAnasayfa  GaleriGaleri  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 bir ‘deli’nin hikayesi: Bir varmış bir yokmuş…

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
SiLaN




Mesaj Sayısı : 41
Kayıt tarihi : 24/04/09

bir ‘deli’nin hikayesi: Bir varmış bir yokmuş… Empty
MesajKonu: bir ‘deli’nin hikayesi: Bir varmış bir yokmuş…   bir ‘deli’nin hikayesi: Bir varmış bir yokmuş… EmptyCuma Nis. 24 2009, 22:51

<table border=0 cellSpacing=0 cellPadding=0><tr><td class=in vAlign=top>Dersim’de bir ‘deli’ varmış… “Delilik insan olmaktır; çünkü doğasına ve aldığı eğitime uygun olarak yaşayan kimse mutludur. Kendi doğal halinde yaşayan kimseye mutsuz denemez.” (Erasmus)
‘Bir varmış bir yokmuş’ diye başlayalım O’nun öyküsüne…
</TD></TR></TABLE>
<TABLE class=blok2 border=0 cellSpacing=0 cellPadding=0 width=204 align=right>


<tr><td class=blok1b background=images/ust_back.gif width="100%"></TD></TR>

<tr><td bgColor=white><table class=in border=0 cellSpacing=0 cellPadding=0><tr><td width=10 align=left></TD>

<td></TD></TR></TABLE></TD></TR>
</TABLE>Ki, O artık bir masal kahramanıdır, doğduğu ve yaşadığı rivayet edilen yerde… Uzak zamanlarda yaşanmış bir söylencedir. Rivayet diyorum, çünkü artık yüzyıllar öncesinden gelen bir masal kahramanı gibidir. Düş ile gerçek arasında bir yerdedir artık. Aslında zamansızdır.
Bir ülkenin nüfus kaydında Hüseyin Tatar diye geçer. Ancak O yaşamının büyük bölümünde Seyit Hüseyin olarak bilinecektir. Biz, O’na anadilinde söylendiği şekliyle Sey Wuşe diyelim.
Sey Wuşe, 1930’lu yıllarda Mazgirt’in Aktuluk köyüne bağlı Beydamı mezrasında açtı gözlerini dünyaya. Kureyş aşiretinden olduğu için Seyit olarak kabul edilir, halk arasında ve saygı duyulur.
Sey Wuşe doğduğunda ülkesi işgal altındadır. Savaştır. 1938 Dersim katliamında onun da köyü bombalanır. Henüz küçük yaşlardayken, savaşın ağırlığı çöker üzerine. Birçok yakın akrabası katledilir. Hatta anlatılana göre bir bomba da Sey Wuşe’nin evine isabet eder. Sey Wuşe, o günden sonra kapalı yerlerde kalamaz.

1950’lerin ortalarına kadar köyünde, kendi halinde biri olarak yaşar. Evlenir, çocukları da olur. Daha sonra kimilerine göre eşinin ihanetinden, kimine göre aile içi huzursuzluktan, kimine göre askere gidip geldikten sonra aklını ‘yitirir’.
Sey Wuşe, artık gaipten sesler işitmekte, kendi kendine konuşmaktadır. O günden sonra kendini yollara vurur. Sey Wuşe artık her yerdedir. Çocukluğunda halkıyla birlikte yaşadığı katliamın bunda ne kadar etkisi olduğu ise hiç bilinmeyecek.
Sey Wuşe’nin mekanı sokaklardır artık. Dersim kentini mekan tutar kendine. Ölene kadar da sokaklarda hayatını geçirir. Sokaklarda yatar; ancak kalbi temiz olanların ikramlarını yer, içer. Ağır kış koşulları olsa dahi, sokaklar Sey Wuşe’nin evidir. İnsanlar onu sıcak bir damın altına yerleştirmeye kalktıklarında, bunu ısrarla reddeder hep.
Sey Wuşe hiç kimseden bir şey dilenmez, yardım istemez. Kimi zaman sokakta insanlardan tek bir sigara ister. Kendisine paket vermek isteyenlere kızar. Kendisine para vermeye kalkışanları da tersler. Her ne kadar Dersim insanı, Sey Wuşe’ye yeni kıyafetler alırsa da, O hiçbir zaman bunları giymez. Giyse de ikinci gün üzerinden atar ve tekrar eski elbiselerini giyer.
Dersim halkının sevgisini kazanan Sey Wuşe’nin ünü dilden dile yayılır.
Halil Cibran’ın bir sözü vardır: “Deli ol ve bize algının peçesinin ardındaki gizleri anlat. Hayatın amacı, bizi bu gizlere yakınlaştırmaktır ve delilik bunun en hızlı atıdır”.
Dersimli’nin gözünde Sey Wuşe de, mal-mülk kısaca tüm dünya nimetlerinden kendini arındırmış, gerçeğin sırrına ermiş bir derviş gibidir. Öyle ki, O’nun olacakları önceden gördüğüne, hastaları iyileştirdiğine inanılır. Herkes sıkıntısını O’na anlatır, dileğinin gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini O’na sorar. Sey Wuşe, sezgileri güçlü olduğundan yüzüne baktığında insanların nasıl bir kişiliğe sahip olduklarını da bilirmiş. Haksızlık yapanlara kendince lakaplar takarmış ve öfke duyarmış. Sevmediği kişinin yemeğini yemez, yanına oturmazmış.
Dersimlilerin ona taktıkları bir diğer mistik isim de “Budela Wayire Xo!” Türkçe karşılığını bulmak zor olsa da, “yaşamın sırrına ermiş kendinin sahibi bir insan” denilebilir belki.
Çünkü Dersim halkı için Sey Wuşe, mukaddes, ermiş bir insandır. Sıra dışı davranışları ile kimi zaman düşündürür, kimi zaman güldürür. Hiç acelesi yoktur yeryüzünde, dingince akar zamana… Yavaş yavaş gezer tüm sokakları ve tüm insan yüzlerini… Çevresinde olup biten tüm detayların farkındadır, bir o kadar da aldırmaz. Delilik farkında olmaktır, hiç kimse bilmeden. Hiç kimsenin göremediği şeyleri görür ‘deliler’.
Deliliğin Tarihi’ni yazan Michel Foucault’nun sözleri de bunları doğrular niteliktedir: “Deliliğin doğası aynı zamanda onun yararlı bilgeliğidir; varlık nedeni aklın hemen yakınına yaklaşmak, sonunda ikisinin birlikte ayrılmaz bir metin oluşturacakları kadar, ancak doğanın amaçlılığının keşfedilebileceği kadar da onunla aynı özden hale gelmektir”. Deliliğin bilgelik olduğunu en çok onunla öğrenir Dersim halkı.
Sey Wuşe üzerine anlatılan birçok söylence vardır. Örneğin kış günü sokakta yatarken, karın Sey Wuşe’nin üstüne yağmadığı rivayet edilir.
En çarpıcı söylence, 12 Eylül askeri darbesi döneminde yaşanan bir olaydır. Rivayet o ki, Sey Wuşe bir gün yine her zaman yaptığı gibi kenti dolaşmaya başlar. Ancak o gün, diğer günler gibi değildir. Kentte çıt yoktur. Hangi sokağa girse, ıssızlık onu karşılar. Bir an içine korku düşer. Ve Emniyet Müdürlüğü’nün önüne gider. Bir taraftan eline geçirdiği eşyayı binaya fırlatır, diğer taraftan da “nero sima milete ma berd koti qir kerd, sima onca 38 ard -siz bizim milleti götürüp nerde katlettiniz, yine 38’mi geldi” diye bağırır.

Polisler, Sey Wuşe’yi sokağa çıkma yasağı olduğunu, insanların bu nedenle evlerinde kaldığına inandıramaz. Ta ki, Sey Wuşe’yi alıp birkaç evin kapısını çalana ve insanların evlerinde olduğunu gösterene dek. Evlerde tanıdık yüzler gören Sey Wuşe, ancak o zaman inanır, yeniden insanların katledilmediğine ve içi ferahlar.

Sey Wuşe’nin daha nice söylencesi vardır böyle. Birinde hiçbir doktor tarafından iyileştirilemeyen ve ölümü bekleyen bir kadını tekrar yaşama döndürdüğü söylenir. Yağmurlu bir günde, kadın hasta yatağında ölümü beklerken, Sey Wuşe çat kapı çıkagelir. Avuçlarında topladığı yağmur suyunu kadının üstüne döker ve “şifan yağmurla geldi” der. Ardından sobanın yanı başına oturur, tepsideki çaydan bir tane içtikten sonra çıkıp gider.
Bir diğerinde sevdiği kızı kendisine vermediler diye intihar etmek üzere olan bir genci kurtardığı anlatılır. Genç, ailesi tarafından Almanya’ya götürülen sevdiği kızdan umudunu keser ve çareyi kendini Munzur suyuna atma düşüncesinde bulur. Çıkıp gider bir köprüye… Tam kendini atacakken gencin omzuna dokunan bir el “o da seni seviyor, şehirde seni bekliyor” der. Bu el Sey Wuşe’nindir. Genç hızla şehre doğru gider ve sevdiği kızın Almanya’dan döndüğünü görür.

Sey Wuşe, devletin halkına yaptıklarını hiçbir zaman unutmaz. Bir gün sokakta kendisini kızdıran birinin kafasına taş atar. Kafasına taş attığı kişi kaçınca, şikayete gittiğini sanır ve şöyle der; “tu ceza bide mi, gerê mi meke, namê mi defterê hukmat de mevero!” (cezamı sen ver, beni şikayet etme, adım hükümetin defterinde geçmesin!)
Yine rivayete göre, Sey Wuşe “ben kolay kolay ölmem, beni bir deli öldürecek” diyerek, ölümünü de bilir. Ve Sey Wuşe’nin bu söylediği doğru çıkar. Evet masal kahramanımız, 1994 yılının 10 Ekim’inde sokakta uyurken, kente öğretmenlik için gelen şizofren hastası bir öğretmen tarafından başına taşla vurularak, öldürülür. Öğretmenin, “Onun yerine ben geçeceğim” dediği söylenir.
Ardından Sey Wuşe, Sütlüce yolu üzerindeki Belediye Mezarlığı’na gömülür. Cenazesinde nerdeyse tüm Dersim kenti vardır.
O günden sonra Sey Wuşe’nin mezarı da, Dersimlilerin kutsal bir mekanı haline gelir. Onun mermerden yapılmış mezarında her Perşembe mumlar yakılır, dilekler dilenir. Öyle ki beyaz mermerden yapılan mezarı, yakılan mumlardan dolayı siyahlaşmıştır.
Mezopotamya halklarının eski dini Zerdüştlükten gelen bir inançtır; toprağın, dağın-taşın kutsal sayılması. Dersim’de sayısız ziyaretgâh vardır böyle. Dersim dağlarını gezerken, bir dağ başında, bir vadide rastlayabilirsiniz bu ziyaretlere… Dağ başlarında etrafı taşlarla sarılmış yerler, dallarında dilek için renkli bezler asılmış yaşlı meşeler ya da taş yığınları görürseniz; bilin ki, orası kutsal bir yerdir. İşte Sey Wuşe’nin mezarı da o kutsal ziyaretlerden bir haline geldi artık.

Ayrıca Dersim’in ünlü Palavra Meydanı’na Sey Wuşe’nin bir heykeli de dikilir. Dünyada sadece Dersim’in ‘delilerini’ heykel dikecek kadar sevdiği söylenir hep. Zira her yerde ‘deliler’ George Orwel’in dediği gibi ‘tek kişilik azınlık’tır.
Demek böyle anlatılırmış masallar ve yüzyıllar sonrasına ulaşırmış. Demek böyle olunurmuş masal kahramanı. Bize, bunu Sey Wuşe gösterdi. Sen sonsuzca yaşa Sey Wuşe… Bilge yaşamında olduğun gibi, gidişinle de düşlerimizi zenginleştirdiğin için…

DENİZ BİLGİN

YENİ ÖZGÜR POLİTİKA
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
bir ‘deli’nin hikayesi: Bir varmış bir yokmuş…
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Bursa TunceLiLiLer Kültür Ve Dayanısma Dernegi  :: 

D E R S i M - M U N Z U R- K A L A N - M A M E K i Y E

 :: Dersim Hakkında
-
Buraya geçin: